9 Şubat 2012 Perşembe

MELEĞİM, SEN MİYDİN?

Nereye gidiyoruz anne?
Dağların arasında uzanan, çakıllarla döşenmiş bu sarp yolda nereye gidiyoruz? Acayip bir duygu tufanındayım. Korkular kaplıyor minik yüreğimi! Kasvetli hava sıkıyor ruhumu! Adımlarımı bir boşluğa atar gibiyim. Ansızın düşmekten korkuyorum. Bir arınmışlıktın sen, ben seni arıyorum bütün haykırışlarım ve masumluğumla.

Anne, tutsana elimi!
Düşlerimi unuttum, yüreğimi bıraktım anne, adımladığımız yolun başında. Hayallerim yok heybemde. Birer birer kayıp gittiler gökyüzümden. Aydınlık, haram olmuş gökyüzüme. Karanlık üzerime örtülmüş. Sonu görünmeyen bir tüneldeyim. Adımlamaktan yorgun düşmüşüm, yerlerde uzanmaktayım. Biliyor musun, ne haldeyim, anne?

Anne, tutsana elimi!
Göğsümdeki sırlara köle olmuşum, yıllardan beri. Bir derbeder oluş, bir kendinden geçiş sinmişken üzerime. Sen, gözlerimin içine bak anne. Sonsuza akıtılan her gözyaşının kaynağına bak! Bir melek gibi vurarak kanatlarını süzül içimin derinliklerine doğru. Ellerinle okşa gözlerimi. Ellerinle okşa göğsümü. Bana bir ferahlık verirken, gözyaşlarımı ve sırlarımı ödünç alır mısın anne?

Anne, tutsana elimi!
Usandım, bu çakıllı ve sarp yolda yürümekten. Kaygılar sarıyor ruhumu. Bir his yiyip bitiriyor beni. Bu yolun sonuna ulaşamadan kırılacak mı yoksa kanatlarım? Çakılların üzerine serilecek gibiyim, ölümün hayata çelme takmasıyla. Ruhun, ruhumun dilinden anlarken… Yürüdükçe aşınıyor ayaklarım, geride bıraktığım kandamlacıklarından uzakta. İçim içime sığmıyor. Ne garip bir haldir bu böyle! Kaygılarla kuşatılan şu ruhumun, kaygı kıymıklarını çekip çıkarabilir misin anne?

Anne, tutsana elimi!
Gövdeden ayrılan bir dal gibiyim. Tutunmam için hayata, beni toprakla buluştur. Toprağın koynuna bırak beni. Soldurmadan yapraklarımı, düşür beni toprak ülkesine. Avuçlarınla taşıyarak birazcık da su verirsen, belki bulurum yaşamı, kaybetmeden. Yine de ne olur, ne olmaz! Kestiremiyorum dönüşünü şu dünyanın! Sen, yanından ayırma beni, himayenden uzaklaştırma! Zamansız esen şiddetli rüzgârların önünde yem olmaktan korkuyorum. Ne olursun, yıkılmaktan ve kırılmaktan korkan ruhumun fırtınalar önünde titremesine bile müsaade etme! Gövdenden düşen şu dalı yaşatmak, yapraklarını soldurmamak ve deli delişmen rüzgârlarda titrettirmemek için ona sahip çıkar mısın anne?

Anne, tutsana elimi!
Gökyüzümde güneş batmıyor ki doğsun. Karanlıkta yol alıyorum, kaybolmak ve yalnız kalmak korkusuyla. Korkular kemiriyor içimi, bir ağaç gövdesini boşaltan böcek sürüsü gibi. Korkular kemire dursun içimi, suların üzerinden bile karanlık yansıyor benliğime. Bir gerçekten ötekine, dağların arasında uzanan çakıllı ve sarp yolda yürürken, ağa düşmüş bir balık gibi çırpınıyorum kendi viranemde. Anne, içime çekidüzen verir misin yeniden? Korku bataklığından çekip çıkarabilir misin beni? Kaybolmaktan korkarken, karanlığımı ve yalnızlığımı gidermek için gökyüzündeki güneşini de alıp ülkeme gelir misin anne?

Anne, tutsana elimi!
Gökyüzüm ağlıyor, halime kulak kesilerek. Yağmur taneleri bile içimi ısıtıyor. Yollara döşenmiş çakılların soğukluğunda, gökyüzümün ağlayışına sığınıyorum, bir çocuk saflığında. Büyük mutluluklardan kaçarken, küçük mutluluklarda avutuyorum kendimi bulabildiğim kadar. Sen de bana yağmur tanelerinin sıcaklığı gibi küçük bir mutluluk verebilir misin anne?

Anne, tutsana elimi!
Yeniden düşlerime ve hayallerime kavuştursana beni! Gökyüzümden bir örtüyü çekip alır gibi karanlığı alsana üstümden. Sonsuza varmadan şu tünelde, bir “son” bulsana bana. Göğsümdeki sırlarla, kaynağından ayrılan gözyaşlarımı avuçlarında toplasana. Kaygılarımın kıymıklarını, birer birer ayıklayarak denizin derinliklerine gömsene anne! Beni seven ruhunla, şu cılız dala sahip çıksana anne! Korkularımı eritmek, yalnızlığımı gidermek için virane ülkeme ne zaman geleceksin anne?

Anne, tutsana elimi!
Anne, tutsana elimi!
Sen ağlıyor musun yoksa anne? Melekleri kıskandıran yüzünü bana yaklaştırır mısın? Derinlemesine gözlerinin içine bakabilir miyim?

Anne sen ağlıyorsun! Yoksa… Bana kulak kesilen, gökyüzümü kuşatan, içimi ısıtan, bir çocuk saflığında sığındığım, beni küçük mutluluklarla sürekli avutan meleğim, sen miydin anne?

Enis Buğra CAN - 09.05.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder