11 Şubat 2012 Cumartesi

BİR AŞK BETİMLEMESİ: YUSUF ve ZÜLEYHA

Bir aydınlık bir karanlık derken güneşten de aydan da nasibini alan günler yıllara evrilirken zaman akıp geçmişti çoktan. Ken’an ilinde doğan Yusuf (as) bir gece rüyasında on bir yıldızı, güneşi ve ayı kendine secde halinde görürken atılacağı kuyudan habersizdi. Kardeşlerinin kıskançlığından dolayı binbir tane kuyu varken yeryüzünde bir kuyunun kaderine yazıldı Yusuf. Misk-i amber yayıladursun o kuyudan bir çocuğun bedeni biraz mahzun, tedirgin, endişeli ve çekimser görünürken... Gökyüzü karanlık bir sevdaya tutulsa da kuyunun ruhunda daim olan bir huzur ve serinlik vardı.

Kalbi hüzünlü lakin Rabb’ine karşı itimatı tam olan bir babanın yaşlı gözlerinden uzaktayken Yusuf... Yıldızların altındaki o kuyudan bütün gece yayıldı dünyanın en güzel kokusu... Ta ki gün ağarıp yoldan geçen bir kafileye denk gelene kadar. Kaderine düşen rolü oynayan kuyunun bütün coğrafyasını bir hüzün kaplarken Mısır’da fazladan satacağı bir kölenin hayaliyle etrafına tebessümler dağıtan bir reis... Bilseydi eğer elindeki elmasın değerini... Değil köle pazarında düşük bir ücretle ülkenin maliyesinden sorumlu Aziz’e satmak, ömrü boyunca karşısında el pençe divan dururdu kafilesinden ayrılarak.



Pazarlık esnasında ne kafile reisi bildi elindeki elmasın değerini ne alan Aziz! Ucuz yollu yeni bir köle edinmenin sevinciyle pazar yerinden uzaklaşırken insan alıcısı, geride avucuna sayılan sarı altınlara vurulan bir insan satıcısı kaldı. Vardığında hanesine Aziz, ilk karşılaştığı hizmetçisine emreyledi: “Git, çağır hele gönlümü fetheden Züleyha’yı!” Bir koşuşturmaca eşliğinde açıldı ve kapandı kapılar. Kan ter içinde kalan hizmetçi tekrar Aziz’in ve Yusuf’un bulunduğu salonun kapısını sonuna kadar açtığında içeriye Züleyha girdi. Kıyamete kadar dillerde destanlaşacak bir sevda hikâyesinin kahramanları, ilk kez bir ortamda karşılaşmıştı. Lakin Yusuf henüz körpe bir çocuk bedeni taşırken, Züleyha bulunduğu evin efendisinin gönül tahtında oturmaktaydı. Hem köle olduğunun bilinciyle hem kutsal bir iklimde korunmasıyla yüzünde güller açan Yusuf, edeple gözlerini yerden hiç kaldırmadı.

Ken’an ilinden Mısır’a uzanan bir gurbet ikliminde soluk alıp veren Yusuf, güneş ve ayın nöbet tuttuğu bir dünyada zamanla olgunluk çağına erdi. Ve günlerden bir gün... Kaç bir zamandır efendisinin hanımının içini eriten, yüreğini saran ve güzelliğiyle onun kalbine kurt düşüren köle, Züleyha’nın odasındayken... Nefs; kurbanına ulaşmaya ve onu elde etmeye meyillenirken, toplumun gelenek ve göreneklerine yönelik bir başkaldırıya ramak kala kapattı kapıyı Züleyha... Ve aşk duygusunun sardığı yüreğine köle olan kadın seslendi kölesine: “Sana karşı muradım var, ey Ken’an ilinden gelen köle... Haydi gelsene!” Bütün edebiyle “Allah korusun!” diyen Yusuf, efendisine ihanet etmeyeceğini belirtti. Fakat nefsine köle duran Züleyha’nın da efendisine ihanet etmeye hiç mi hiç niyeti yoktu. Odayı terk etmek isteyen Yusuf’un peşinden aniden koşarak onu alıkoymak istedi. Yakup’un ciğerparesi kapıya ulaştığı an sırtındaki gömlek, tutkusunun esareti altında şuurunu kaybeden bir kadının arkadan çekmesiyle yırtılmıştı.

Tam o esnada yıllardır Züleyha’yı gönül köşkünde taşıyan Aziz, kapının önünde denk gelmişti. Böylesine istemediği bir durumun içinde kalan Yusuf, hem hüzünlenmiş hem suskunlaşmıştı efendisinin karşısında... Lakin içinde köpüren duygunun esiri olan Züleyha, kendini temize çıkarabilmek için Ken’anlı köleyi bir iftira kuyusuna atma arzusuna meyil etmekten de geri durmamıştı: “Ey yüreğimin tek sahibi Aziz, efendisine ihanet edip onun ailesine kötülük yapmak isteyen birine hapisten veya ağır bir cezadan başka kurtuluş var mıdır?“ Yusuf... Âh etmeksizin adaletinden şüphe etmediği mülk sahibine dua dua inleyen iffet efendisi... Kendini savundu, olaya denk gelen bir şahit tahmini yorumuyla Ken’anlı köleyi doğruladı ve sevdasına yenik bir kölenin tuzağı ortaya çıkarıldı. “Günahın için af dile ey kadın!“ tavsiyesinde bulunan Aziz, olayın üstünü kapatmak istemişti.

Fakat saray ortamındaki kadınlar arasında dedikodu furyası o kadar hızlı yayılmış ve önlenemez bir hal almıştı ki Aziz’in hanımı aşkında ne kadar haklı olduğunu ispatlamak için bir grup kadını yemeğe davet etmek zorunda kalmıştı. Yemekten sonra meyve ikramı faslında kadınların elinde bıçaklar varken Züleyha, bir bahaneyle Yusuf’u odaya çağırttı. Ken’anlı kölenin yakışıklılığı karşısında hem zihni hem duygusal tutulmalar yaşayan bütün kadınlar, meyveyi soymak yerine parmaklarını kestiklerini ancak Yusuf’un odayı terk etmesinden sonra anlayabilmişlerdi. Bıçaklar şahit, meyveler kanlı, kadınlar asırlarca konuşulacak bir vurgunun kurbanı ve yüreğinde kor bir yangın taşıyan ev sahibi haklıydı.

Gönlüne mahkûm olan Züleyha’nın diretmeleri sonucu Aziz, hapishaneden daha iyi bir çözüm bulamamıştı iffetine sultan, kendisine köle olan Yusuf için. Kaderin kendine verdiği rolü köle pazarındaki karşılaşmadan beri oynamak zorunda kalan efendi, Yakup’un emanetine bir dost gibi seslenmişti: “Olanları unut ey Yusuf, senin haklı olduğunu biliyorum!” Efendisinin bu sözleri, Ken’anlı köleyi öylesine mutlu etmişti ki atılacağı dört duvar arası zamanla medrese hüviyetine bürünecekti onun için.

Hapishane; kader yolculuğuna kutsal bir kadının rahmine düşerek başlayan Yusuf için ilk düşüş değildi. Çocukken gördüğü rüyanın peşine, kardeşlerinin kıskançlığı sonucu kuyuya ve bir insan satıcısının para hayalinden dolayı köle pazarına düşen bir bedenin sahibi olan iffet sultanı, geçen yıllara aldırmadı. Nihayetinde kendisine hediye edilmiş olan rüya yorumlama ilmiyle medresesine veda etti Ken’anlı köle... Mısır’ın düşeceği kıtlığı önceden haber veren Yusuf’u hükümdar maliyeden sorumlu yapmıştı. Sonrasında hükümdar halkın kıtlık yıllarında yoksul düşmemesini sağlayan Yusuf’u Mısır’a sultan eylemişti.

Düştüğü kuyu ile sarayda çıktığı inci yakut işlemeli bir taht arasında örülmüş kaderin şahidi Yusuf’un karşısına Züleyha yeniden çıkarılmıştı. Aziz’in ölümünden sonra Mısır melikinin isteği sonucunda Yusuf ile Züleyha evlenip bir çift olmuşlardı. Ve günlerden bir gün Yusuf Züleyha’ya sormuştu: “Muradını gidermek için benden istemiş olduğun haramdan Rabb’imin müsaade ettiği daha hayırlı değil mi?” Yıllardır bir sevdanın kor yangınını içinde taşımış olan Züleyha bu soruyu şöyle cevaplamıştı: “Ey dost! Geçmişimden dolayı beni hor görme ve kınama! Gördüğün gibi dünya nimetlerinin içinde yüzdüğüm bir kaderin ortasındayım. Lakin geçmişte içimdeki mutluluk, hep kanadı kırık bir kuş gibiydi. Ta ki Yaradan’ın sana vermiş olduğu güzelliği fark edene kadar... Ve bildiğin gibi onda da nefsime yenik düştüm, sana eziyet eden oldum! Daima Rabb’in affına sığınır, O’ndan merhamet ümit eder, senden de helallik dilerim.“

Yusuf ve Züleyha... Ken’an ilinde doğan köleyle Mısır saraylarında yüreğine köle olanın karşılaşması... Kalpleri eviren çeviren muhakkak ki geceyi gündüze, gündüzü geceye teslim edendir. Dilden dile dolaşan bir sevdanın destanlaşmasıdır her şey, kimin kaderine kimin yazıldığı sorgulanmaksızın... Kuyuya düşeni Mısır’a sultan, yüreğine yenik düşeni o sultana refikâ yapacak kadar. Yeter ki insan esen fırtınanın, gelen belanın şiddetine aldırmaksızın şükür kapısından geçerek üstüne düşen rolün hakkını vermeye çalışsın. Kapılar açılır, köprüler kurulur yürüyene...

Enis Buğra Can - 11.02.2012

2 yorum:

  1. Ellerine sağlık sultanım.

    Önce "Ken’an ilinde doğan köleyle Mısır saraylarında yüreğine köle olan" ifadesinde, Yusuf için "Ken’an ilinde doğan Sultan" daha layık olur diye düşünmüştüm. Hem çöldeki sultan, saraydaki köle gibi tezatlar da olurdu ama sonrasında "Kuyuya düşeni Mısır’a sultan, yüreğine yenik düşeni o sultana refikâ" ifadesini okuyunca anlaşıldı ki ikisinin kaderindeki paralelliğe dikkat çekiliyor.
    Netice, devamını bekleriz efendim.
    Selametle...
    ali

    YanıtlaSil
  2. Tesekkürler dostum, okurken gözlerine yazarken parmaklarina... Kisaca "tiyatrocu" deyimiyle "espri" anlayisinin somut göstergesi bedenine saglik :-DDD

    Ayrica bir tesekkür de aile boyu okudugunuz icin "Ali ve Hanesine" gelsin :-DDD

    Muhabbetle...

    YanıtlaSil