24 Şubat 2009 Salı

KAR ALTINDA YEŞEREN DÜŞ

Güneş özlemiyle tutuşan bedenimin çilehanesinde bir sabah erkenden uyanıveriyorum. Daha yataktan kalkmaksızın uzaktan uzağa pencereye doğruya bakınıyorum. Güneşin içeriye süzülen huzmelerini ararken, bir rüyaya savrulmak, lapa lapa yağan kar tanecikleri arasında.

Üşümüşlük mü ruhumu okşayan yoksa üşengeçliğim mi bilemiyorum. Yeniden üzerime çekme arzusundayım, koyunyününden yorganların pabucunu dama atan elyaf bir yorganı... “Kalk!” diyor içimdeki aykırı ses ve ekliyor: “Kalk ve kendine gel, Oblomov ruhlu asalak!”

Seni neden okudum ey Oblomov! Beyin kütüphanemi işgal ettiğin günden beri; sürekli benimle didişen içimdeki aykırı sese, bulunmadık bir maden teslim ettiğimin farkına varıyorum. Ey Oblomov, seninle aynı kefede anılmak geriye kalan ömrü bahirime yazgılı gibi.

Seni neden okudum ey Oblomov? On beş dakika daha uyumak için diyor, içimdeki Oblomovcuk! On beş dakikalığına uzanıyorum yeniden… Sadece on beş dakika… Kısa bir rüya tufanına savruluyorum. Annem var telefonun karşı ucunda… Hoş beşten sonra “Havalar nasıl?” diye soruyor bana. “Lapa lapa kar yağıyor, her taraf beyaza kesti.” diye cevaplıyorum. “Sıkı giyin, aman ha üşütüp de hasta olayım, deme!” diye ekliyor. Bu sözün bitimiyle uyanıyorum, yeniden… Bari rüyada tembihleme diyesim geliyor anneme, anne yüreği işte deyip geçiştiriyorum kendimce…

“Senin ağırlığın ne ola ki be evladım, elyaf yorgan!” deyip bir çırpıda yataktan doğruluyorum. Kendimi, Oblomovun kaderinin ortasından çekip almak için alelacele yorganı katlıyorum, üstüne de yastığı koyuyorum ve bir karate filmindeki ustalık kokan bir harekete nazire yaparcasına dolaba fırlatıyorum. “Gözünün çapağını yiyeyim, sen neymişsin be abi!” diyerek içimdeki fırlamanın egosunu okşuyorum.

Çapak kelimesinin çağrıştırdığı ruh haliyle soluğu lavaboda alıyorum, elimi yüzümü yıkamak için. Musluğu çevirirken gözüm lavabonun üzerine kayıyor… Beş altı tane uzun kıl… “Madem saçını tarıyorsun, pisliğini de topla git be güzelim!” diyor içimdeki egosu yüksek fırlama. Şahsen bu sözüne ben de Avrupa görmüş bir edayla şapka çıkarıyorum. Arka arkaya üç dört avuç soğuk suyu yüzüme çarpıyorum, ama “bana mısın?” demiyor. Uykulu halimin hala devam ettiğini hissediyorum. Yüzüme bir iki hareket daha çektikten sonra kendime geliyorum. Doğrucu Davut’a ifade vermek için doğrulduğumda, pis pis sırıtıyor: “Abi yine bunalımdasın! Dikkat et, saçlarındaki beyaz tabura iki asker daha katılmış.” deyiveriyor. “Söylemesen olmazdı!” homurdanmasıyla banyoyu terk ediyorum, kırıyorum içimin asaletten ödün vermeyen fildişi kulelerini.

Bir koşu mutfağa geçiyorum ve ocağa bir çay suyu koyuyorum. Su kaynayana kadar mutfak penceresini açarak dışarıya bakıyorum. Yerleri bembeyaz eden kar, yağmaya devam ediyor. Pencerenin karşısında duran ağacın üzerindeki bir sincap dikkatimi çekiyor. “N’aber oğlum, akrobatik hareketlere son vermişsin!” diye sesleniyorum. “Tutmaz abi bu kar tutmaz! Sen daha yenisin buralarda anlamazsın! Bak, yarın sabah gel, en kral hareketlerimi çizeyim sana!” diye serzenişte bulunuyor. “Yeme koçum, bu kar tutar! Rüyamda gördüm, her yer bembeyazdı!” diye garibim sincabın sinir uçlarına dokunuyorum. “Yarın sabah hesaplaşırız, okumuş cahil!” hayıflanmasıyla ağaçtaki bir kovuğa kaçıyor, zavallı sincap!

Üşüdüğümü fark eder etmez, pencereyi kapatıyorum. Çaydanlıktaki su çoktan fokurdamaya başlamış bile. Demliğin içindeki eski çayı döküyor ve demliği tertemiz yıkıyorum. Kaynamış sudan bir parçasını demliğe aktarıyorum ve onun üzerine iki kaşık hakiki Rize çayı atıyorum. Çaydanlığa tekrar su ekledikten sonra kahvaltı için buzdolabından bir şeyler çıkarıyorum. Domates ve havuç dilimliyorum. Üzerlerine önce zeytinyağı, sonra da mısır ekliyorum. Taze ekmek hayaliyle içimdeki fırlamayı avuturken, fırına bayat ekmekleri sürüyorum. On dakika içinde her şey masanın üzerinde yerini alıyor, şahsım da dâhil! Ve dışarıda kar yağıyor, lapa lapa.

İki gün boyunca hafiften yağmaya devam eden kar, rüyamdaki beyazlığına hiç kavuşamıyor. Üçüncü gün uyandığımda odama güneş vuruyor ve “Eyvah kar eriyecek!” diye bir endişeye kapılıyorum. Bir kartopu bile oynamadan, yoksa kar vedaya mı hazırlanmıştı? Yoksa akrobasi tutkunu komşum sincap haklı mıydı? İçimdeki egosu yüksek fırlama beni teselli etmeye yelteniyor: “Sen rüyanda gördüysen, her yer bembeyaz olacak! İnan kendine be abi! Salıverme kendini, aşk yolunda yürürken yüzüstü bırakılıp giden kızlar gibi! Mert ol, erkek ol! Lamı cimi yok, insan ol!” Sağıma soluma bakıyorum ve “Sus oğlum sus! Hiç kimse yok ama yerin kulağı var. Hem sen nerden öğrendin, bu edebi takılmayı?” diyorum. “Şahsınızın benlik çöplüğündeki rahleyi tedristen geçtim!” edasında sırıtıyor, içimdeki fırlama.

Öğlene doğru birçok yerdeki kar erimişti bile. Fakat akşamüstü yeniden bir kar yağmaya başladı ve sabaha kadar devam etti. Neredeyse yedi sekiz günlük bir kar yolculuğuna, aralıklı da olsa sokaklar şahit oldu. Bazen sokakta yürürken arkadaşlarıma kartopu fırlattım, bazen de avuçlarımda kartopunun erimesine şahit oldum. Kar, rüyamdaki beyazlığına ulaştığı gün memleketi aradım. Babamdan sonra, telefonun karşı ucunda annem vardı. Hoş beşten sonra “Havalar nasıl?” diye sordu bana. “Lapa lapa kar yağdı, her taraf beyaza kesti.” diye cevapladım. “Sıkı giyin, aman ha üşütüp de hasta olayım, deme!” diye ekledi annem, içindeki yüreğinin en duru çarpışlarıyla... Anne yüreği ile gökyüzünde uçuşan kar tanecikleri arasında sofistike bağlar kurdum, yüreğimde çözülen…

Yedi sekiz gün boyunca kar yağdı Hamburg sokaklarına ve bir akşam başlayan yağmur beyaz bir rüyaya son verdi. Ve ben uyandım, içimdeki Oblomov’a rest çekerken…

Enis Buğra CAN-24.02.2009

8 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. ''içindeki fırlama''nın egosuna dikkat et fazla tatmin olmasın :) çok eğlendim okurken eline sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Anlatımın,üslubun ve okuduklarımın akıcılığı çok güzeldi... Çok güzel yazmışsın... Eline sağlık..
    Okurken adeta yazdıklarını görüyor gibi gözümün önüne geliyor... Hele içindeki özlem dolu "Annem"
    ifadesine ve vurgusuna bayıldımmmm....

    Fakat senin gibi üslubu ve yazdıkları bu denli güzel olan birisinin, yürek yangınına uğramış kişileri bu şekilde de olsa, küçük görmesini hiç yakıştıramadım açıkcası..

    Aşk yolunda yürürken yüzüstü bırakılıp giden sadece kızlar değil.. Mert ol, erkek ol! azıcık.. Kaldıki, bunu eniyi bilenlerden birisisin... İnsan ol...

    İçindeki sığ kalmış fırlamaya söyle... Bir daha böyle bilmiş, beylik laflar etmesin... Ne rahle görmüş nede tedrisat... Sen en iyisimi onu yine dile getirdiğin benlik çöplüğüne yolla,yakıştığı yer orası bu fırlamanın...

    Oda adam olur inşallah bir gün yaşadığı çöplüğünde...

    Bana göre bu ifade yakışmadı senin gibi derinliği olan, şair ve yazar ruhlu güzel birisine...

    Selamlar... En Kalbi Muhabbetlerimle...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili “Adsız” arkadaşım,
    Şuan içimdeki fırlamaya sordum:
    Oğlum kimseyi küçük gördün mü?
    Cevap:
    Yok abi. Ekmek kitap çarpsın! Ben kim, kızları küçük görmek kim. Hatta orda olumsuz ibre erkeklerden yana. Söyle ablama, alınmasın! Kimsenin gönlüne laf edecek ve ettirecek değiliz! Lakin oradaki ince espriyi de lütfen gözden kaçırmasın.
    Saçlarını uzatsın, rüzgârlarda sallasın! Deprem olur diye, endişeye kapılmasın. Trafikte aynaya, vapurda denize baksın. Kısacası, her şeye rağmen yaşam sevincine ve yazının bütünlüğüne gölge düşürmesin. Okurken yorduğu gözlerine ve yazarken oynattığı parmaklarına kalbi bir teşekkür de borcumuz olsun. Kabul etmezse, bitmedi! Kadıköy sahilinde buluşursak, çay da sözümüz olsun!
    İmza: Tedris-i Benlik Çöplüğünün Fırlaması

    Sevgili arkadaşım, içimdeki fırlamanın cevabıyla tatmin olmanı ve anlayışını ümit ediyorum. Muhabbette daim olmak üzere…

    EB CAN

    YanıtlaSil
  5. Her ne kadar laubali bir cevap olsada.... İçindeki yemine (Ekmek kitap çarpsın!) hürmeten aldık kabul ettik...

    Öğle sakız gibi hangi tarafa çekilirse o tarafa giden lafları sevmiyorum... Fırlamalık yok benim hayatımda... ne içimde nede dışımda yani... Anlamıyorum böylesi ince espirileri... Söz söylenecekse söylenmeli adam gibi... Yada susmasını bilmeli.. Sükut altın misali...

    Herşeye rağmen hiç kimse üzemez, yaşama sevincini elimizden alamaz biz izin vermedikçe...

    Umarım beklediğin anlayışı bulmuşsundur yazdıklarımda... Zira üzülürüm... Hala anlatamadıysam demek istediklerimi..

    Tüm Yaşama Sevincini, Sevdiklerinle Birlikte Yaşayabilmen Dileğiyle...

    RMÇT

    YanıtlaSil
  6. Nerde eleştirel bir yorum var onu benden bilmene bozuluyorum.))))))........ Okumayalı bayağı ilerletmişsin kalemini tebrik ediyorum. Eeeee içimizdeki egosu yüksek fırlamaları ortaya çıkardın))ne yapalım. Bu nostaljik yazına taş koymak istemem ama yakın zamanda okuduğum bir düşünceyi paylaşmak istiyorum bu arada RMÇT rumuzlu arkadaşı da selamlıyorum. İnsanlık erkeklere dişilik kadınlara atfedilen bir durumdur.Ve bir kadın ne zaman insan gibi davranmak istese, onu erkek gibi davranmakla suçlarsınız.
    Sinem Çağrı Cengiz

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Çağrı,
    eleştirileri senden beklememin sebebi iyi bir okur olman! Yoksa feminist veya anaerkil bir dayanağı yok. Şahsımda anti-feminist bir platforma üye değilim. Bu arada RMÇT rumuzlu arkadaşım „CM YLMZ“dan esinlenmiş galiba! Tutarsa iyi bir çağrışım ;)

    Kadın erkek platformuna da gelince, kimseyi suçladığım ettiğim yok. Münferit(bu ifade de Türk siyasi ve basın literatüründen) bir kaç erkek hareketini genellemeniz, şahsınızın bilimsel, ilimsel ve geometrik yaklaşımlarına uygun düşmemekte ve şahsınıza yakışmamaktadır.

    Kadını kadınlığıyla, erkeği erkekliğiyle… Ve bütün insanları insanlığıyla kabul etmek gerekir. Bunu da bir köşeye yaz, ilerde gerek olabilir!

    Sevgilerde kalman dileğiyle…

    EB CAN

    YanıtlaSil
  8. güzel olmus benim gözüme takilan noktalar bunlar selamlar kendine iyi bak:
    1) Güneşin içeriye süzülen huzmelerini ararken, bir rüyaya savrulmak, lapa lapa yağan kar tanecikleri arasında. (üc noktayi kullansan iyi olurdu 2 ci virgülün yerine )

    2) geriye kalan ömrü bahirime (ömrü ahir mi yoksa )

    3) rahleyi tedristen degil rahleyi tedrisinden olmali

    4) icimdeki firlama argo biraz kulagi tirmaliyor

    Eyyüp Eker

    YanıtlaSil